15 Mayıs 2011 Pazar

SOVYETLER'İN DAĞILMASI VE SOĞUK SAVAŞIN SONA ERMESİ

Küçük İsviçre, kendisi katılmamakla birlikte iki dünya savaşında da yangının ortasında kaldı ve devler tarafından yutulmanın korkusunu yaşadı. Geleneksel tarafsızlık politikasının büyük devletlerce kabul görmesi, ülkenin işgaline karşı bir kalkan vazifesi görse de, İsviçreliler uzun yıllar bu ihtimali hiç göz ardı etmediler. Bir istila durumunda sivil güçlerin silahlı savunmaya nasıl katılacaklarından, halkın çeşitli ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına kadar bütün konularda ayrıntılı planlar geliştirildi.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra başlayan soğuk savaş döneminde ise İsviçreliler, gelecek bir savaşta kendilerinin de hedef olabileceği endişesini daha fazla yaşamaya başladılar. Tarafsızlık politikasına rağmen, İsviçre, bu dönemde ana politik tercihlerini ABD’nin öncülüğündeki kamptan yana kullanmış ve Sovyet sisteminin karşısında yer almıştı. İsviçre, soğuk savaş yıllarında, sıcak savaşın soluğunu hiçbir zaman olmadığı ölçüde ensesinde hissetti.
1990 yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesiyle, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi İsviçre’de de ulusal güvenlik politikaları yeniden gözden geçirilmeye başlandı. Bunun günlük hayata da yansıyan sonuçları bugün artık açık bir şekilde gözlemlenebiliyor. Beobachter dergisince kapak konusu yapılan “Elveda Ordu” başlıklı bir araştırmada değişen İsviçre’yle ilgili çarpıcı bilgilere yer veriliyor.
Erzak karneleri, fırınlarda yakılmayı bekliyor
İsviçre’de İkinci Dünya Savaşı günlerinin de tecrübesiyle kıtlık günleri için hazırlanan erzak ve ihtiyaç karneleri soğuk savaş yıllarını kullanılmadan geride bıraktı.
Bern’in tam merkezindeki bir sivil savunma barınağında saklanan ve belediyelere göre ayrılan sayıları bir milyonun üzerindeki karne artık ömürlerini tamamlamak üzere. Durum diğer kantonlarda da aynı… Üç ay öncesine kadar bütün kantonlarda acil durumlar için hazır tutulan bu karnelerin tümü, İsviçre Hükümeti'nin talebi üzerine gelecek günlerde çöp yakılma merkezlerine doğru son yolculuklarına çıkacaklar.
Üç yıl öncesine kadar ise İsviçre Hükümeti’ne doğrudan bağlı ve oldukça büyük bir daire, bu karnelerin düzeni ve depolanan ihtiyaç maddelerinin sayımıyla görevliydi. Artık küçültülerek 34 kişiyle çalışan bu daire, özel sektörün de paylaştığı erzak ve yakıt depolama sorumluluğuyla ilgili işlerin koordinasyonundan sorumlu.
Soğuk savaş dönemindeki gizli tehdit karşısında İsviçre mahzenlerinde tekstil, deri, elektrik lambası, otobüs tekerlekleri ve gözlük camları gibi acil durumlar için gerek duyulabileceği düşünülen pek çok malzeme depolanıyordu. Bu çalışmalar büyük bir gizlik içinde sürdürülüyordu. İnsanlar, Lütisburg ve Surava gibi erzak mahzenlerinin isimlerini sesli bir şekilde telaffuz etmekten dahi çekiniyorlardı, çünkü vatan haini olarak damgalanma tehlikesi vardı.
Gizli mahzenler devrinin sonu
Bir zamanlar durum böyleydi... Sadece Berlin Duvarı’nın yıkılması değil, aynı zamanda parlamento ve hükümetin yöneldiği kemer sıkma politikaları da bu bir dönemin büyük önem verilen gizli erzak depolarının kaderini belirlemiş durumda. Yetkililer, günümüz şartlarında İsviçre’nin artık geniş çapta siyasal ve ekonomik izolasyon içinde erzak depolayarak kendini korumasının mümkün olmadığını belirtiyorlar. Halkın dört aylık zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitedeki bu gizli mahzenlerin de ortadan kaldırılması kararlaştırılmış durumda.
Bu politika değişikliğini rakamlara bakarak da görmek mümkün… İsviçre halkı 1990’da bu gizli mahzenler için vergiler yoluyla toplam 795 milyon frank öderken, bu rakamın 2003'te 132 milyon franka düştüğü belirtiliyor.
Sabun, çamaşır tozları, kömür, çay, kakao ve çeşitli tohumlar bulunan depoların hepsi 2003'te hemen hemen tamamen boşaltılmış durumdaydı. Önümüzdeki iki yıl içinde mısır, arpa ve yulaf gibi besin maddelerinin saklandığı, 2008’e kadar da metal, elektrik malzemeleri, akü, pil ve tekstil ham maddeleri bulunan mahzenlerin boşaltılması hedefleniyor. Fiyat dengelerinin zedelenmemesi için çok fazla miktarda bulundurulan ürünlerin adım adım pazara sunulması düşünülüyor.
Yeni kriz senaryoları ve ordunun küçülmesi
Yeni düşman tablosu bugün başka bir şekilde tasvir ediliyor ve yeni stratejiler de buna göre şekilleniyor. Günümüzde salgın hastalıklar, terör ve sabotajlara karşı korunmak gerekiyor. Bundan dolayı İsviçre bir süredir sayısı on binlere varan kan torbası, sars salgınına karşı 120 bin maskenin yanı sıra grip salgınına karşı antibiyotik ve ilaç depoluyor.
2010 yılına kadar on milyar frank değerinde ordu malzemesi satılmış olacak. Ordu gücünün sayısı ise şimdiden 800 binden 220 bine indirilmiş durumda.
Bugünlerde 90 bin metreküp çadır, yüz bin kullanılmış askeri kıyafet önümüzdeki aylarda yakılmak üzere bir araya getiriliyor. Ayrıca pek çok köprüye bağlanmış olan ve sınır koruma binalarında bulunan yaklaşık iki bine yakın patlayıcı madde etkisiz hale getirilecek ve yedi bin cephane imha edilecek. Sadece bu işleri yapmak yılda yaklaşık 20 milyon franka mal oluyor.
İsviçre Ordusu 30 "Tiger" uçağını Amerika Birleşik Devletleri ve Avusturya’ya sattı. Ordu Bakanlığı, elindeki "Leopard" panzerlerini de satışa sunmayı planlıyor.
İsviçre'nin en büyük emlak sahibi olan ordunun mülkiyetindeki toplam alan, Zug Kantonu büyüklüğünde. Yetkililer, ordunun hizmetindeki alanlarının yüzde 93’ünün imar planı dışında kalan bölgelerde olduğunu ve bundan dolayı satılamadığını açıklıyorlar. Satışa sunulabilen alanlardan ise yılda yaklaşık 30 milyon frank gelir sağlandığı tahmin ediliyor.
Yaşananlar, İsviçre ordusunun müzeye kaldırılmasını talep edenlere olumlu cevap verildiğini gösteriyor. Ancak, ordunun kendini ufaltması süreci, geleneksel ordu temposuna pek uymayan o kadar büyük bir hızla işliyor ki, en ateşli savaş karşıtları dahi bu kadarını hayal etmelerinin mümkün olmadığını açıkça itiraf ediyorlar.
İlaçların çoğu imha ediliyor
Hükümetin tasarruf politikasının alınması kolay olmayan bazı kararları da beraberinde getirdiğini vurgulayan yetkililer, depolarda bulunan ilaçları insani yardım amacıyla kullanamadıklarını belirtiyorlar. Yetkililer, ilaçların kullanım tarihleri konusunda sorumluluk taşıyamayacaklarını dillendirirken, aynı sorunun bakımlarından emin olamadıkları çeşitli tıbbi araçlar için de geçerli olduğunun altını çiziyorlar. Bununla birlikte, kullanılabilir durumda olduğu kuşku götürmeyen malzemeler hemen değerlendirilmeye çalışılıyor. Örneğin yeraltında bulunan toplam 12 hastanenin altısının kapatılmasının ardından, kısa bir süre önce Ukrayna’ya sadece yüzlerce hastane yatağı gönderildiği biliniyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder